Doğal afetlerden sonra hissedilen çaresizlik, derin üzüntü, korku, öfke gibi duygular ruh sağlığını tehdit ediyor mu? Bu duygular ne zaman, hangi koşullar altında ruh sağlığı için alarm sinyalleri vermeye başlar? Ruh sağlığının nasıl korunabileceğini psikiyatrist Prof. Dr. Aslıhan Dönmez yazdı.
“6 Şubat’ta meydana gelen depremler hepimizi çok sarstı. Kurtarma çalışmaları süresince enkaz altında kurtarılmayı bekleyen insanlar olduğunu düşünmek acımızı ve çaresizliğimizi daha da artırdı. Bir yandan da elimizden geldiğince deprem mağdurlarına yardım etme çabasına girdik. Tüm bu seferberlik haline eşlik eden ortak duygularımız var: Üzüntü, çaresizlik, korku, suçluluk, öfke bunların en önde gelenleri. Kitlesel bir travma yaşıyoruz.
“Travmayı bizzat yaşamış olmak ruh sağlığının bozulması açısından bir risk oluşturur ama bu yazıda deprem bölgesinde bulunmayan, bir yakınını kaybetmemiş, fakat orada yaşananlara uzaktan da olsa şahitlik yapan kişilerin ruh sağlıkları üzerinde duracağız. Bu süreçte belirgin psikolojik zorlanmalar yaşayanlarda görünen ruhsal belirtileri tanıtmayı ve bu belirtileri azaltmak için önerilerde bulunmayı amaçlıyorum. Zira, başkalarının başına gelen travmatik olaylara tanıklık etmek, travmatik olayların bir yakınının başına geldiğini öğrenmek, sosyal ve görsel medya aracılığıyla travmatik olayın detaylarına tekrar tekrar maruz kalmak dolaylı yoldan travmaya maruz kalma şekilleridir. Bunlara maruz kalan kişilerde de ‘akut stres reaksiyonu’ belirtileri görülebilir, uzun vadede ‘travma sonrası stres bozukluğu’ ortaya çıkabilir. ‘Hayatta kalma sendromu’ veya ‘sağ kalma suçluluğu’ denen klinik tablo da bu zor günlerimizde dikkat etmemiz ve kendimizi korumamız gereken bir durumdur. Bu kavramlara şimdi daha yakından bakalım.”
PSİKİYATRİK AÇIDAN “TRAVMA”
“Psikiyatrik bir bozukluk olan ‘Travma Sonrası Stres Bozukluğu’nun gelişmesine neden olan travmalar, kişinin beden bütünlüğünün tehdit altına girdiği, ölümle burun buruna geldiği, kişiyi dehşete düşüren ve çaresiz bırakan, böyle bir olayı deneyimleyen herkes için büyük bir sıkıntı kaynağı olabilecek olaylardır. Bu tarz travmalar, insan eliyle istemli olarak oluşturulan travmalar (tecavüz, işkence, savaş, fiziksel şiddet gibi), insan eliyle istemsiz oluşturulan travmalar (araç içi ve araç dışı kazalar, iş kazaları gibi) ve doğal afetler (deprem, sel baskınları, orman yangınları gibi) olarak üç temel başlık altında sınıflandırılır. Yaşadığımız deprem de geniş bir topluluğu etkilemesi açısından ‘kitlesel travma’ tanımı içerisine giriyor.”
KİTLESEL TRAVMALARDAN RUH SAĞLIĞIMIZ NASIL ETKİLENİR?
“Deprem gibi travmalar sonucunda ortaya çıkan ruhsal belirtiler dört ana başlık altında toplanabilir:
- Tekrar yaşantılama belirtileri
- Kaçınma belirtileri
- Düşüncelerde ve duygulanımda belirgin değişiklikler
- Aşırı uyarılmışlık belirtileri
“Şimdi bu dört küme belirtiyi yaşadığımız deprem deneyimi üzerinden açıklayalım.”
Tekrar yaşantılama belirtileri: “Kişinin depremle ilgili izlediği görüntüler, resimler, videolar sürekli gözünün önüne gelir, aklından bir türlü çıkmaz. Sürekli depremle ilgili düşünür, düşüncelerini deprem deneyiminden uzaklaştıramaz. Gece kabuslarında depremle ilgili olayları görür. Özellikle geçmişlerinde depremi bizzat deneyimlemiş olan kişiler veya deprem açısından yüksek riskli bölgelerde yaşayan kişiler sanki deprem oluyormuş gibi hissedip korkuya kapılabilirler.”
Kaçınma belirtileri: “Kişi depremle ilgili herhangi bir haber duymaktan, izlemekten, görmekten kaçınır. Depremle ilgili konuşmak istemez. Deprem yokmuş, olmamış gibi davranabilir. Bu durumun depremi veya deprem mağdurlarını düşünmemekle, onlara üzülmemekle bir ilgisi yoktur. Kişi depremi düşündükçe ve konuştukça o kadar derin bir acı hissediyordur ki, bu acıdan kaçmak ister.”
Düşüncelerde ve duygulanımda belirgin değişiklikler: “Kişinin zihni adeta ‘sisli’ gibidir, düşüncelerini belirli bir noktaya odaklamakta zorlanabilir. Zaman zaman birkaç dakika süren dalmaları olabilir. Zihni bomboşmuş veya tam tersi çok doluymuş gibi hissedebilir. Depremle ve deprem mağdurları ile ilgili süreğen ve rahatsızlık verici düşünceler zihnine üşüşebilir. Örneğin; insanlar deprem bölgesinde o kadar acı çekerken kendisinin sıcacık evinde rahat içinde yaşıyor olmasını kendi bencilliği gibi görebilir. Bu tarz düşünceler sağ kalanın suçluluğu tablosuna yol açabilir.
“Bu tarz kitlesel travmalar kişinin başkalarına, ilahi adalete, kendisini koruması gerekirken koruyamamış olduğunu düşündüğü kurum ve kuruluşlara karşı güven duygusunda zedelenmeye yol açabilir. Dünya tehlikeli ve adaletsiz bir yerdir. Bu durum varoluşsal sorgulamaları, başkalarını suçlamayı ve diğer insanlara karşı öfkeyi beraberinde getirebilir. Sonuçta kişi kendini insanlardan uzaklaştırabilir, kendi kabuğuna çekilebilir, insanlara yabancılaştığı hissine kapılabilir. Sosyal izolasyon travmadan iyileşmeyi geciktiren önemli bir risk etkenidir.
“Özellikle deprem görüntülerini evlerinden izleyen insanlarda yoğun şekilde yaşanan duygulardan biri de çaresizliktir. Orada bulunan, acı çeken, kurtarılmayı bekleyen, zorlu hava şartları altında hayatta kalma mücadelesi veren insanlara yardım edemiyor olmanın verdiği çaresizlik duygusu suçluluk duygusuna katkıda bulunabilir.”
Aşırı uyarılmışlık belirtileri (Öfke, korku, suçluluk): “Kişi izlediği deprem görüntüleri nedeniyle uykuya dalmakta ve uykuyu sürdürmekte zorluk çekebilir. Özellikle bu depremin mağdurlarının gece uykularındayken depreme yakalanmış olması uyumakla ilgili korkulara neden olabilir. Kişi zihnini bir türlü sakinleştiremediği, yüreğindeki acıyı dindiremediği için de uykusu bozulabilir. Ayrıca deprem bölgesindeki insanların zorlu yaşam koşullarını düşünerek, kendisi sıcacık yatağında olduğu için sağ kalanın suçluluğu nedeniyle de uykuya dalamayabilir.
“Kişi kendisini her zaman olduğundan daha tahammülsüz ve sinirli hissedebilir. Özellikle üzüntü, çaresizlik, hayal kırıklığı, haksızlık, yetersizlik, değersizlik gibi duygular biriktikçe bir süre sonra öfke olarak patlar.
“Bir diğer aşırı uyarılmışlık belirtisi sürekli tetikte olma halidir. Kişi her an kötü bir şey olacak, kötü bir haber alacak gibi tetikte hisseder, bir türlü gevşeyemez. Ufak bir sese, dokunuşa, hisse yoğun bir irkilme tepkisi verebilir.”
SAĞ KALANIN SUÇLULUĞU
“Birçok insanın hayatını kaybettiği durumlarda kurtulanlar tarafından hissedilen suçluluk duygusuna ‘sağ kalanın suçluluğu’ adı verilir. Sağ kalanın suçluluğunda kişinin travmanın ortaya çıkmasında herhangi bir katkısı yoktur. Şu üç durumda ortaya çıkabilir:
- Travmaya birçok kişi maruz kalmış, birçok kişi kurtulmuş ama hayatta kalan kişiler de olmuştur. Örneğin; deprem bölgesinde göçük altında kaldığı halde ölmemiş olan kişilerde yaşanacak suçluluk duygusu, böyle bir suçluluktur. Kişi ‘neden onlar öldü, ben sağ kaldım’ sorusunu zihninde çevirmekten kendini alıkoyamaz. Bu, kişinin daha da fazla suçlu hissetmesine neden olan zihinsel bir süreçtir.
- Özellikle başkalarının başına gelen travmatik bir olayı öngörebileceğine ve dolayısıyla önleyebileceğine dair sorumluluk duygusu olan kişilerde sağ kalanın suçluluğu durumu ortaya çıkabilir. Örneğin; ailesiyle İstanbul’da keyifli vakit geçiren biri, aileyi yaşadıkları yer olan Kahramanmaraş’a yolladıktan birkaç gün sonra deprem gerçekleşti ve ailesi depremde vefat etti diyelim. Geride kalan kişide ‘biraz daha kalmaları konusunda ısrar etmiş olsaydım ölmeyeceklerdi’ şeklinde bir suçluluk ortaya çıkabilir. Kişi, gerçekte olayı öngöremeyeceğini bilmesine rağmen ‘niye onları yolladım’ diye düşünüp durur.
- Sağ kalanın suçluluğu bazen herhangi bir sorumluluk algısı olmadan da ortaya çıkabilir. Kişi olayın ortaya çıkmasında veya di- ğerlerinin ölmesinde kendisinin bir sorum- luluğu olmadığını bildiği halde kendini suçlu hissedebilir. Örneğin; deprem bölge- sinde bulunmayan, depremde herhangi bir yakınını kaybetmemiş olan fakat evinden depremi izlerken yoğun bir suçluluk hisse- den kişilerde bu tip sağ kalanın suçluluğu söz konusudur. Bu suçluluğun çoğunlukla daha vicdani, ahlaki bir yanı vardır. Kişinin adil ve etik bir dünya algısı sarsılmıştır.”
TRAVMAYA DOLAYLI YOLDAN MARUZ KALANLAR RUH SAĞLIĞINI NASIL KORUYABİLİRLER?
“Travma sonrasında yukarıda bahsettiğim dört küme belirti ilk bir ay içinde görülüp bitiyorsa, bu durumun psikiyatrideki karşılığı ‘akut stres reaksiyonu’dur ve anormal bir olaya ruhun verdiği normal tepkiler olarak değerlendirilir. Fakat bu belirtiler bir aydan uzun sürerse ‘travma sonrası stres bozukluğu’ tanısını alır. Bu durum mutlaka ilaçla ve/veya psikoterapiyle tedavi edilmesi gereken bir durumdur. Kişinin yaşamını birçok alanda olumsuz etkiler. Deprem acımız taze olduğu için, eğer bu belirtileri sizler de yaşıyorsanız henüz kaygılanmanıza gerek yok. Aşağıda verdiğim önerilere uyarak bu durumu sadece bir akut stres reaksiyonu düzeyinde yaşayıp atlatma olasılığınız yüksektir.
“Kendinize zaman tanıyın. Deprem gibi olağandışı bir olaya ruhunuz olağan tepkiler veriyor. Ruhunuzda bir yara oluştu, yakında iyileşecek.
“Birçok insanın benzer duygular yaşadığını bilin. Yalnız değilsiniz. Covid-19 salgının ilk günlerini hatırlayın. Tüm dünyadaki bireyler benzer süreçlerden geçmiştik. Travma din, dil, ırk ayırt etmez. Hepimiz etkilendik, etkileniyoruz. Bu durum birlik ve beraberliğin neden her zamankinden daha önemli olduğunu bize hatırlatmalı.
“Günlük rutinlerinizi sürdürmeye çalışın. İşinize, okulunuza gidin. Yapmaktan keyif aldığınız, size iyi geldiğini bildiğiniz davranışları, aktiviteleri yapmaya devam edin. Bu, insafsız ve umarsız olduğunuz anlamına gelmez. Oradaki insanlara, acı çekerek yardımcı olamazsınız. Travma mağdurlarına elinizden gelen desteği vererek yardımcı olabilirsiniz.
“Sadece güvenilir kaynaklardan gelen bilgiye inanın, sadece güvenilir kaynaktan gelen bilgiyi diğerlerine iletin. Deprem gibi kitlesel travmalarda ortalıkta bir bilgi kirliliği olur. Çoğu insan, aslında tamamen iyi niyetli olarak duyduğu bilgileri kaynağının güvenilirliğini kontrol etmeden paylaşma telaşına düşer. Oysa bu tarz travmalarda sakinliği korumak ve bilgi kirliliğine aracı olmamak çok önemlidir.
“Sosyal ve görsel medyada paylaşılan görüntülerden olabildiğince uzak durun. Enkaz kaldırma, arama, kurtarma çalışmalarını izlemek, enkaz altından çıkarılan yaralı insanları görmek, acılı insanların feryatlarını dinlemek travmanın etkisini daha fazla hissetmenize neden olacaktır. Olan biteni takip etmek istiyorsanız görsel ve sosyal medyadan çok yazılı medyayı takip edin. Takip ettiğiniz kaynakların güvenilirliğinden emin olun. Çocuklarınızın da depremle ilgili görüntülere maruz kalmasına engel olun.
Sosyal destek ağınızı sürdürün, kendinizi izole etmeyin. Bu dönemde yalnız kalmak travmanın etkisini daha çok yaşamanıza neden olur. Dostlarınızla, yakınlarınızla buluşun. Evde yalnız başınıza oturup sürekli travma görüntülerini izlerseniz bahsettiğim belirtileri daha yoğun yaşarsınız.
Duygu ve düşüncelerinizi güvendiğiniz kişilerle paylaşın, yazıya dökün. Eğer bu konuda konuşursanız acınızın daha da artacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Paylaşılan acı azalır. Güvendiğiniz bir yakınınızla depremle ilgili duygu ve düşüncelerinizi paylaşın. Aldığınız ve izlediğiniz haberleri paylaşın demiyorum. Bunu yaparsanız yakınınızı da gereksiz bilgi kirliliğine maruz bırakmış olursunuz.
Kendi fiziksel sağlığınızı ihmal etmeyin. Uyku ve uyanıklık döngünüze dikkat edin. Geç saate kadar haberleri izleyip, öğlene doğru kalkmayın. Uyku bozulursa ruh sağlığı da bozulmaya başlar. Beslenmenize, kişisel bakımınıza dikkat edin. Unutmayın; sizin acı çekmeniz, kendinizi ihmal etmeniz deprem mağdurlarını iyileştirmeyecek. Ancak siz iyi olursanız onlara destek olabilirsiniz. Bu nedenle kendi fiziksel ve ruhsal sağlığınızı ihmal etmeyin.”
Comments are closed.