Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün ilke ve inkılâpları Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmayı, modern dünya ile bütünleşmeyi, çağdaş kurumlar tesis etmeyi, halkın refah seviyesini yükseltmeyi ve küresel gelişmelerin Türkiye’de de yerleşmesini sağlamayı amaçlar.
1880li yıllarda, Türkleri Avrupa’dan ve Anadolu’dan çıkarmak isteyen devletlerin iş birliği, devamında Balkanlar’da Yunanlıların ve Sırpların ayaklanıp Osmanlı Devleti’nden ayrılmaları ve Doğu Anadolu’da başlayan ayaklanmalar, diğer taraftan İngilizlerin Doğu Akdeniz’de söz sahibi olabilmek için Mısır’ı işgal etmeleriyle, Türklerin tarih boyunca kurdukları en büyük devletlerden biri olan Osmanlı Devleti’nin çöküşü hızlandı.
Devamında sık sık girilen ve yenilgiyle sonuçlanan savaşlar, ekonomik anlamda yaşanan büyük sıkıntılar, dışarıdan alınan borçlar, yerli sanayinin bir türlü kurulamıyor olması Osmanlı Devleti’ni sona yaklaştırdı.
Devletin hızla parçalanmaya doğru gittiğini gören aydınların çabalarıyla 1876 yılında ilan edilen Birinci Meşrutiyet 1878 yılında bitti ve 1908’de İkinci Meşrutiyet ilan edildi. İşte Mustafa Kemal Atatürk de tüm bu hareketlerin yaşandığı bir ortamda, okuduğu askerî okul sıralarında dünyada meydana gelen siyasî, ekonomik, sosyal, kültürel ve bilimsel gelişmeleri takip ediyordu.
Osmanlı Devleti yıkılırken, Türk milletinin hür ve bağımsız bir şekilde yaşayabilmesi için yeni bir devletin kurulması gerekiyordu. “Ya istiklâl, ya ölüm” sloganıyla başlatılan Millî Mücadele, millî egemenliğe dayalı bir devlet kurmayı amaçlıyordu. Bu süreçte askeri ve siyasi alanda pek çok başarıya imza atan Mustafa Kemal’in en büyük arzusu ise tarih boyunca büyük devletler kuran Türk milletinin bağımsızlığına kavuşmasıydı.
Cumhuriyetin ilanı, 29 Ekim 1923’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Mustafa Kemal Atatürk’ün hazırladığı anayasa değişikliği teklifinin kabul edilerek, “Türkiye Devleti’nin yönetim şeklinin ‘cumhuriyet’ olarak belirlenmesi”yle kuruldu. Böylelikle, 29 Ekim 1339 (1923) tarih ve 364 sayılı Teşkilât-ı Esasîye Kanunu’nun birinci maddesi şu şekilde değiştirildi: “Hâkimiyet, bilâkaydü şart Milletindir. İdare usûlü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Türkiye Devletinin şekl-i Hükûmeti, Cumhuriyettir.”
Ve… Türk toplumunu çağdaşlaştırmayı amaçlayan Türk devriminin, yeniliklerin ve reformların önü açıldı. Çünkü Atatürk’ün dünya görüşü her zaman “muasır medeniyetler” seviyesinde daima ileriye gitmekti. Cumhuriyetin kurulmasının ardından Atatürk ilke ve inkılâpları geldi. Türk halkının mutluluğu için çalışmak, ortak geçmişe ve geleceğe toplumla birlikte sahip çıkmak amacıyla yürürlüğe konan bu ilkeler, Atatürk’ün ve Cumhuriyet’in insana ve toplumun geleceğine verdiği büyük değeri göstermekteydi.
Cumhuriyetçilik, ilkesi millet egemenliğine dayanır. Hürriyet, eşitlik ve adaletin dayanağı da milli egemenlik ve bağımsızlıktır. Milliyetçilik anlayışı, ırkların üstünlüğünü değil, kültür ve değerlerinin korunmasını ve gelecek kuşaklara aktarılmasını ifade eder. Halkçılık ilkesi, halkın çalışmasının ve emeğinin karşılığını hak ve adalete dayanan bir düzen içinde elde etmesini öngörür. Devletçilik, milli, ahlaki ve sosyal içerikli bir sistemdir ve insanın insanı sömürmesini engeller. Laiklik, aklın hâkimiyetiyle modern devletin bir niteliği ve çağımızın devlet anlayışının özelliğidir. İnkılâp anlayışı ise aklın ve bilimin yol göstericiliğinde eskiyi kaldırıp yerine yeniyi ve iyiyi koyarak sürekli yenilenmeyi ve çağın gereklerine ayak uydurmayı amaçlar. Hedef çağdaş Türkiye’dir!
Cumhuriyetimizin 100. yaşı kutlu olsun!
“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
Mustafa Kemal Atatürk

Comments are closed.